
Bazı kitaplar vardır, bir fikirle başlar ama bir dünyayla biter.
Carl Sagan’ın kitapları da öyle benim için.
Yıllar önce, Ertuğrul Özkök’ün bir yazısında rastlamıştım adına.
O kadar etkilenmiştim ki, hemen araştırdım, buldum, Cosmos’u aldım.
Ve sonra arka arkaya geldi diğerleri:
“Soluk Mavi Nokta”, “Cennetin Ejderleri”, “Kararan Bir Dünya’da Bilimin Mum Işığı”…
Hepsini okudum. Çünkü o kitaplarda bilgi yalnızca bir nesne değil,
bir nefese, bir sezgiye, bir kalbe dönüşüyordu.
Carl Sagan’ın en büyüleyici yanı buydu zaten:
Bilimi ulaşılmaz bir kule olmaktan çıkarıp,
herkesin penceresinden görülebilir bir manzaraya dönüştürmesi.
Fizik korkutucu gelmez artık bana.
Çünkü onun anlatımıyla evrenin karmaşıklığı bile sadeleşir.
Bilgiyle aramızda kurduğu o köprü,
kitaplarını okurken beni yalnızca evrene değil,
kendime de yaklaştırdı.
Carl Sagan yazarken öğretmiyor,
yanınıza oturup evreni birlikte keşfetmek istiyordu.
“Bak,” diyordu, “şurada bir yıldız var.
Ve onun içindeki atomlar seninkilerle aynı.”
İnsanı küçülten değil, derinleştiren bir bakıştı bu.
Yıllar sonra, geçtiğimiz aylarda Prof. Dr. Özgür Demirtaş da önerince,
içimdeki o eski heyecan yeniden kıpırdadı.
Ve düşündüm:
Ne güzel ki bazı yazarlar bir ömürlük iz bırakıyor.
Bu yazı bir öneri değil sadece,
bir teşekkür yazısı.
Bilgiyi insanca anlatabilen,
evreni şiirleştiren bir adama:
Carl Sagan’a.
“Bilimin bir ışık olduğunu unutmayın.
O ışığı ne kadar uzağa tutarsanız, karanlığın o kadar azaldığını göreceksiniz.”
— Carl Sagan
