featured
  1. Haberler
  2. Ekonomi
  3. ALTIN BİRİKTİREN MERKANTİLİZMDEN EPİSTEMOLOJİK KOPUŞA: EKONOMİNİN UZUN YÜRÜYÜŞÜ

ALTIN BİRİKTİREN MERKANTİLİZMDEN EPİSTEMOLOJİK KOPUŞA: EKONOMİNİN UZUN YÜRÜYÜŞÜ

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Geçtiğimiz hafta Pazar yazısında Lev Tolstoy’un o meşhur sorusundan yola çıkarak tüketim tercihlerimizi sorguladık. Tolstoy “İnsan Ne ile Yaşar?” diye sorarken aklında muhtemelen Gucci çanta veya Rolex saat yoktu. Bu haftakredi kartı ekstrelerini öderken sorgulamadan geçemediğimiz Gelir dağılımı meselesini İki zıt görüşün temsilcisi, Adam Smith ve Marx’ın fikirlerine odaklanarak anlamaya çalışıyoruz.

Adam Smith’in görünmez el teorisine ve sakallının (Marx’ın)o eli kesmeye çalışan yaklaşımına girmeden önce modern İktisat düşüncesinin ortaya çıkışına kısaca değinmek istiyorum. Aydınlanma çağı öncesi16. ve 18. yüzyıllar arasında Avrupa’da hâkim olan Merkantilizm sistemi, devletlerin, “mümkünse bol bol üretip ihraç edelim, ama zinhar harcamayalım eğilimine dayanır. Bu dönemde anahedefleri Altın ve gümüş biriktirmek olan devletler, ekonomiye sürekli müdahale ederek her şeyi kontrol altında tutmak istemektedir.

Kolonyolist Avrupa tarıma dayalı ekonomiden sanayiye doğru ilerlerken sahneye Adam Smith diye biri çıkar ve bugünkü modern ekonominin temellerini atan görüşlerini savunur. Aydınlanma Çağında, tarımdan sanayiye geçiş   başlarkendiğer yandan liberal ekonomik fikirler ortaya atılır. Bugünkü küresel ekonomik sistem Adam Smith’in serbest piyasa modeliyle başlar. ‘Smith’in’ ‘Ulusların Zenginliği’’ adlı kitabımodern ekonomiye giriş niteliği taşır. ’ Mottosu, ‘’Toplumsal fayda bireysel çıkarlara bağlıdır’’ cümlesi olan bu modelaynı zamanda bağımsız bir disiplin olarak yeni yeni ortaya çıkmakta olan ekonomi bilimini erkenden özgürlüğüne kavuşturmaktadır.

19. yüzyıla gelindiğinde o dönemin Avrupa’sında Sanayi Devrimi güncellemesiyle sistem yeniden başlatılır. Neoliberal rüzgarlar estikçe Kapitalizm gelişip seri üretim hızla artar fakat ortaya çıkan zenginleşmeden toplumun bütün kesimleri eşit biçimde faydalanamamaktadır.  Uygulanan neoliberal politikalar ve kapitalizmin yayılmasıyla sınıf eşitsizlikleri derinleşir, patronlar maksimum kar peşinde koşarken işçiler insanca koşullarda yaşamaktan gitgide uzaklaşmaktadır. 

Sanayi devriminden sonra gelir dağılımı eşitsizliği ve bölgesel yoksullaşma iyice artar, üretimin üç temel faktöründen biri olan emek ürettiği değerden payını alamaz. Bunlar olurken, Karl Marx adında bir materyalist ortaya çıkar ve sistem bildirimlerindeki ‘’bug’’ı fark eder.

Marx, ‘’Das Kapital’’ le sahneye çıkar. Bir elinde tarihsel materyalizm, diğer elinde sınıf mücadelesi ve üretim ilişkileri, toplumsal sistemin kodlarıyla oynamaktadır. İşçi sınıfının sömürülmesine, zengin ve yoksul arasındaki uçuruma tepki gösterir ve Hegel’in diyalektik düşüncesinden etkilenerek ‘’Diyalektik Materyalizm’’ düşüncesini ortaya koyar.

Marks, Hegel diyalektiğini, idealist değil materyalist bir temelde yeniden yorumlamıştır. Hegel’in tarihi ve toplumu anlamak için kullandığı “diyalektik” yöntemde fikirler tarihi belirlerken, Marx’a göre maddi koşullar ve üretim ilişkilerifikirleri belirler. Bu nedenle Marx’ın yaklaşımı diyalektik materyalizm adını alır. Marx, Hegel’in fikirleriyle dövüşerek ortaya koyduğu yeni ideolojisini en özlü biçimde şöyle ifade etmiştir. ‘’Hegel’in diyalektiği baş aşağı duruyordu ben onu ayaklarının üzerine oturttum’’

Adam Smith ve David Ricardo gibi isimlerin görüşlerinden yola çıkarak artı değer, emek- değer gibi kavramları geliştiren Marx, dönemin ütopik sosyalistlerinin fikirlerini ‘’Bilimsel Sosyalizm’’ adıyla yeniden yorumlar. Ana hedefi ise sınıfsız ve sömürüsüz bir toplum yapısı oluşturmaktır. Marx’ın meşhur özeti şu cümledir. ‘’ İnsanların bilinçlerini varlıkları belirler, varlıklarını bilinçleri değil.” Yani Marx’a göre tarih, fikirlerin savaşı değil, sınıfların ve çıkarların savaşıdır. Bu yüzden onun yaklaşımına tarihsel materyalizmdenir.

Karl Marx ve Adam Smith, ekonomi biliminin temel yapı taşları arasında yer alan iki önemli düşünürdür. Her ikisi de kapitalist sistemi analiz etmiş, ancak farklı bakış açılarıyla yorumlayarak ekonomik ve sosyal hayata dair farklı öngörülerde bulunmuşlardır.

Bugüne geldiğimizde eski hazine ve maliye bakanımız Sayın Nurettin Nebati’ nin dediği gibi neoliberal ekonomik politikalardan epistemolojik bir kopuş yaşıyoruz. Marx’ın gözünden bakarsak Epistemolojik kopuş, sınıfsal pozisyonuniyiden iyiye bozulması anlamına gelebilir. Modern iktisadın babası Adam Smith’in gözlüğünü taktığımızda”epistemolojik kopuş” kavramı serbest piyasa ekonomisinin ve “görünmez el” ilkesinin de çiğnendiğini gösteriyor. Mesela, Trump’ın ekonomi politikaları, Adam Smith’in epistemolojisinden kopuştur demek yanlış olmaz fakat bu kopuş ideolojik ve siyasi tercihlere dayalıdır, günümüzün siyasi ve ekonomik uygulamalarında gerçeklik yerini algı yönetimine, gerçekle uyumlu bilgi ise politik tercihle uyumlu söylemlere dönüşmüştür. Yani kapitalizm bile eski kapitalizm değildir artık.

İyi okumalar ve güzel bir Pazar günü diliyorum.

ALTIN BİRİKTİREN MERKANTİLİZMDEN EPİSTEMOLOJİK KOPUŞA: EKONOMİNİN UZUN YÜRÜYÜŞÜ
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.