19. YY sonlarından beri İşçi bayramı olarak kutlanmaya devam eden 1 Mayıs günümüzde halen emeğin tarihsel mücadelesinin sembolüdür. Kökeni 1886 yılında ABD’nin Chicago kentinde sekiz saatlik çalışma süresi talebiyle başlayan ve kanlı bir şekilde bastırılan işçi hareketlerine dayanmaktadır.1889 yılında Paris’te toplanan İkinci Enternasyonalde Chicago’da hayatını kaybeden işçilerin anısına 1 Mayıs “Uluslararası İşçi Bayramı” olarak ilan edilir. Kışın bitişini ve doğanın yeniden canlanmasını da sembolizeeden bu güzel bahar günü, dünya çapında milyonlarca emekçinin mücadele, dayanışma ve hak arayışının simgesi haline gelmiştir. Ben de1 Mayıs’ın anlamına uygun olarak bu yazıda gelir dağımı adaletsizliğini ele almak, emek, eşitlik ve adalet kavramlarına değinmek istedim.
” Felsefi geleneğe göre (özellikle Aydınlanma düşüncesinden sonra) insanlar doğuştan eşit kabul edilmiştir. Eşit bireylerden oluşan bir toplum adalet ve özgürlük gibi değerler üzerine inşa edilmelidir.Jean Jack Rousseau Toplum Sözleşmesi’nde gerçek özgürlüğün sadece yasal bir statü olmadığını, maddi eşitliğe bağlı olduğunu savunur ancak kaynaklara erişim adil olmadığında adalet ve özgürlük sadece bir illüzyondan ibarettir.
Uygulamada ise ekonomik sistemin yarattığı eşitsizlik, doğuştan gelen eşitliği geçersiz kılmaktadır. Sistemdeki sözde denge öyle muhteşem kurulmuştur ki (!) Servet hep ‘’güçlü’’ nün elindedir. OECD, Dünya Bankası ve Credit Suisse’in “Global Wealth Report” verilerine göre 2024 sonu itibariyle;
-Küresel servetin %51,8’i en zengin %1’lik kesimin tekelindedir.
– Dünyanın nüfusunun %50’si toplam servetin %2’sine ulaşırken, Elon Musk, Bernard Arnaulti Jeff Bezos gibi en zenginler listesindeki 10 isim 3 milyar insanın toplam servetinden daha fazlasına sahiptir.
– Afrika kıtası dünya nüfusunun % 17 sini oluşturduğu halde küresel servetten yalnızca %1 oranında pay almaktadır.
-2024 Yılında dünyada ortalama kişi başı gelir, 84718 dolar olarak hesaplandığı halde dünya nüfusunun çok büyük bir kısmı ortalama 10.000 doların altında yıllık gelir elde etmiştir.Rakamlara dökülünce tablonun ne kadar vahim olduğu net bir şekilde ortaya çıkıyor.
Ekonomik sistemde zaten var olan eşitsizlik, küreselleşme, dijitalleşme ve finansal sermayenin yükselmesiyle gitgide derinleşmektedir. Emek, artık yalnızca düşük ücretle değil, sosyal güvenceden, sendikal temsilden mahrum bırakılarak da sömürülmeye devam ediyor.
Günümüzün anlamsızlıklar denizinde yüzen Post Modern Toplum yapısında Bozulan gelir dağılımına paralel adalet, eşitlik, özgürlük gibi değerler de aşındı. Bu kavramlar, satılıp alınan, sergilenen nesneler haline dönüştü. Mesela bazı çok uluslu markalar reklam kampanyalarında, eşitlikten, özgürlükten dem vuran sloganlarını büyük büyük cümlelerle tekrarlarken, Bangladeş’te karın tokluğuna çocuk işçi çalıştırmaktan geri durmuyor. Bir zamanlar uğruna devrimler yapılan eşit, özgür, adil bir dünya hayali modern toplumda ya pazarlama aracı olarak kullanılıyor ya da sosyal medyada imaj parlatmak için.
Adil gelir dağılımı ile ilgili çözümler yıllardır dile getirilse de bu öneriler çoğu zaman pratikte karşılık bulmadı. Son yıllarda artarda yaşanan küresel ekonomik krizler, enerji krizleri gösteriyor ki, rekabet ve bireysel girişimi savunan serbest piyasa ekonomisi sistemin yarattığı sorunları çözmekte yetersiz kalıyor. Mantıken daha eşitlikçi, kamu yararını önceleyen modele evrilmesi gereken sistem kendi doğasına aykırı biçimde daha kapalı korumacı ve devletçi politikalara yönelmeye başladı. Belki de Marx’ın öngördüğü gibi kapitalizm kendi çelişkileriyle çöküşünü hızlandırıyor.
Bilgi, üretim gibi somut kavramlardan, sevgi, umut gibi soyut değerlere kadar her şey emek ister bu yüzden emek kutsaldır ve her şeyden üstündür.
Hayatını emeğiyle kazanan herkesin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlu olsun.
Yorumlar kapalı.