Sell in May and Go Away: Takvimle Yatırım Yapılır mı?

Finans dünyasının ezberlerinden biri her yıl Mayıs ayıyla birlikte yeniden sahneye çıkar: Sell in May and Go Away. Yani “Mayıs’ta sat ve uzaklaş.” İlk bakışta basit bir takvim önerisi gibi görünse de bu söz, yüzyıllardır yatırımcının karar alma refleksini şekillendiren bir sezonsal stratejiye işaret eder.

Bu yaklaşım, kökenini 18. yüzyıl İngiltere’sine, Londra’nın finans çevrelerine borçludur. Aristokratlar ve bankerler yaz sıcağında şehirden ayrılmadan önce ellerindeki hisseleri satar, eylül ayında koşulan St. Leger at yarışı sonrası piyasaya geri dönerdi. Zamanla bu alışkanlık, borsa takviminde neredeyse ritüele dönüştü.

Stratejinin temel varsayımı oldukça net: Mayıs ile Ekim arasındaki altı aylık dönemde borsa getirileri zayıf, Kasım-Nisan dönemindeyse daha güçlü. S&P 500 verilerine göre, 1945’ten bu yana bu ayrım genellikle istatistiksel olarak desteklendi. Kasım-Nisan arasında ortalama %6–7’lik bir yükseliş görülürken, Mayıs-Ekim döneminde bu rakam %2 civarında kalıyor.

Peki bu veri bize her yıl Mayıs’ta hisse satmamız gerektiğini mi söylüyor?

Elbette hayır. Çünkü finansal piyasalar düz mantıkla işlemez. Pandeminin piyasaları altüst ettiği 2020 ilk yarısı bunun açık bir örneği. Aynı şekilde seçim yıllarında Eylül-Ekim aylarında artan belirsizlikler, geleneksel sezonluk dalgaları kolayca tersine çevirebiliyor. Yani tarihsel ortalamalar fikir verir ama asla pusula değildir.

Bugün yatırım dünyası artık takvimle değil, veriyle, risk yönetimiyle, çeşitlendirmeyle yönetiliyor. “Sell in May” tarzı yaklaşımlar, sadece davranışsal finansın bir izdüşümü olarak değer taşıyor. Kimi yatırımcı için bu bir alarm, kimisi içinse fırsat habercisi.

Yine de bir gerçek var: Mayıs geldiğinde, birçok yatırımcı ekran başında aynı şeyi düşünür.
Gitmeli miyim? Kalmalı mıyım?

Belki de asıl soruyu değiştirmek gerekiyor:
Neye göre karar veriyorum? Takvime mi, temele mi?