

Yıl 1917, yer Irak…
Sıcak çöl güneşinin altında koyunlarını otlatan bir çoban, uzaktan kendisini izleyen bir İngiliz generalinin yaklaşmakta olduğunu fark eder. General, çobanın sadık köpeğini bir süre inceledikten sonra teklifte bulunur:
“Eğer sürüyü koruyan köpeğini öldürürsen, sana 100 sterlin veririm.”
Zor zamanlardan geçen çoban için bu, azımsanmayacak bir paradır. Ama ortada yalnızca bir köpek yoktur; sürüsünü koruyan, hasta hayvanın başında günlerce bekleyen, her tehlikeye karşı gözünü kırpmadan duran sadık bir dosttur o.
Çoban, tereddüt eder. Ama sonunda eline bıçağı alır, köpeğini gözünün önünde keser ve parasını alır.
General bir adım daha atar:
“Köpeğin derisini yüzersen, bir 100 sterlin daha veririm.”
Bu kez düşünmeden yapar çoban. Derisini de yüzer.
General yine teklif eder:
“Köpeği parçalara ayırırsan, 100 sterlin daha.”
Artık çoban durmaz. Keser, parçalar… Para cebine girer, ama gözlerinde bir boşluk belirir.
İşi biten general ayrılmadan önce çobana bir şey söylemez. Ama yanındaki subaylara döner ve şöyle der:
“Bu insanlar, bir değer uğruna sadakat gösteremeyecek kadar kolay satın alınabiliyorsa, onlardan korkmanıza gerek yok. Her şeyi yaptırabilirsiniz.”
