• ALTIN (TL/GR)
    4.273,84
    % 0,35
  • AMERIKAN DOLARI
    39,9111
    % 0,10
  • € EURO
    47,0490
    % 0,33
  • £ POUND
    54,5474
    % 0,14
  • ¥ YUAN
    5,5625
    % 0,09
  • РУБ RUBLE
    0,5066
    % 0,47
  • BITCOIN/$
    110.423
    % 0,39
  • BIST 100
    10.275,75
    % 0,46

Devlet Kavramı Üzerine Bir Deneme; Hangi Devlet?

Devlet Kavramı Üzerine Bir Deneme; Hangi Devlet?

İnsanoğlu avcı toplayıcı toplumda da, sonrasında bu toplumun ikinci versiyonu olarak doğan tarım toplumunda da; gerek vahşi doğadan korunmak, gerek içgüdüsel olarak doğan topluma ait olma dürtüsü, gerekse üretimin yapılması ve ürünün ile coğrafyanın korunması için bir arada olma ihtiyacı hep var olmuştur. Bu birlikte olma ihtiyacı; toplumsal kuralları, yönetim tarzlarını ve zaman içinde de devlet kavramının yaratılmasına yol açmıştır.

M.Ö. V. yüzyılda Atina’da devlet; insanların güven içerisinde yaşayabilmelerini ve az zahmetle çok iş başarabilmenin bir aracı olarak tanımlanmıştır. Tabii ki bu tanım, dönemin şartları içerisinde var olan, azınlığın egemen olduğu topluluklar için uygun bir devlet anlayışını tasvir etmektedir.

O zaman devlet anlayışı toplumun ihtiyaçları ile egemen gücün etkisi arasındaki pazarlık sonucu ortaya çıkan bir javramdır desek yanlış olmaz.

Ortaçağda Avrupa’da feodal yapı üzerine kurulan şehir devletlerinin çağdaşı olan İbn-i Haldun, devlet kavramını aynı gerekçeler ve farklı bir ifade ile ; “Sosyal organizasyonla ve toplu olarak yaşamak zorunludur. Bu sosyal organizasyon meydana gelince insanları birbirine karşı koruyacak ve kötülük yapmaktan caydırıcı bir güce, insanların bir diğerine karşı tecavüz etmelerini önleyecek “başka bir şeye” mutlak ihtiyaç vardır. Ancak böyle olmalıdır ki, bir kimse diğerine zarar vermesin. Hükümdarın manası budur” şeklinde açıklamıştır.

Çağdaş tanımlamalar da aralarda matıksal farklılıklar olsa da devletin üç unsurdan oluştuğu gerçeği üzerinde fikir birliğine varılmıştır. Bu unsurlar;

  • Toprak parçası (vatan)
  • Vatana bağlı bireyler (millet)
  • Vatan ve millet üzerindeki yetkiler (egemenlik)

Buraya kadar hemfikirken bu tanımlamaların önceliğine gelindiğinde esas tartışmalar doğmaktadır.

Esas olarak egemenlik, egemenliğin sınırlandırılması, devlet ve milletin ilişkisi gibi kavramları merkeze alan tartışmalar günümüze kadar gelmiş ve devlet karamının bölgesel olarak farklı algılanmasına yol açmıştır. Devlet kavramının etiminolojik kökeni ve içeriği ile ilgili tartışma yaşanmazken, konu egemenlik kavramına geldiğinde; herkesin devlet derken farklı bir kavramdan bahsettiği, beklenti ve isteklerinin farklılık gösterdiği net olarak ortaya çıkmaktadır.

Mesela;

  • John Locke devlet toplumsal amaçları gerçekleştirmek için kullanılan bir araçtır ve bireyin zararına faaliyetlerde bulunamaz, bulunursa toplum itaatsizlik hakkını kullanır derken;
  • Alman ekolünden gelen Forsthoff, Otto Mayer gibi düşünürler ; devletle bireylerin çıkarları arasında gerçek bir çatışma doğduğunda, devleti meydana getiren bireylerin münferid hak ve çıkaralrı, ortak yararın gelitirilmesine yönelik devletin hak ve yükümlülükleri karşısında geriler” felsefesini savunmuşlardır.

Çok basit tabiri ile Alman ve Fransız/Anglo Sakson bakış açısı olarak ikiye ayırılabilecek olan bu iki devlet kültürü, günümüzdeki iki temel ekolün de oluşumuna yol açmıştır.

Feodal veya patrimonyal (tüm gücün doğrudan yöneticide olduğu yönetim biçimi) yönetim biçimi kültüründen gelen topluluklarda daha çok Alman ekolü devlet anlayışı hakimken, Magna Carta, Fransız Devrimi, Reform, Rönesans gibi köklü toplumsal değişikliklerin yaşandığı topluluklarda ise Fransız/Anglo Sakon devlet ekolünün etkileri daha açık bir şekilde görülmektedir.

Devlet kavramı üzerine en eski tartışmaları yapan Aristo ve Platon’un bile tanımlamalarında; tanrısal lider, akıl, bilim ve eşitsizlik (vatandaş, tücccar ve köle ayrımı) kavramları olduğu dikkate alındığında; devlet kavramının toplumsal gereklilikler ve ihtiyaçlar göz önüne alınarak, EGEMEN OLMAK İSTEYEN GÜCÜN egemenliğini sürdürmek için içini kendince doldurduğu net olarak görülmektedir.

Devleti oluşturan üç kavramdan birisi olan EGEMENLİĞİN; patrimonyal gücün elinde olması durumunda alman ekolü görüntülü bir polis devleti ortaya çıkarken, egemenliğin devleti oluşturan vatandaşların elinde olması durumunda ise uygulama alanındaki başarı oranında katılımcı demokrasinin yürütülmeye çalışıldığı birey temelli devlet yapıları ortaya çıkmaktadır.

Hangisinin daha iyi olduğu tartışmalarına geldiğimizde; bunun cevabının yorumu yapanın egemen güce ne kadar yakın olduğu ile ilgili olduğu unutulmamalıdır.

Yazının başına bahsettiğim üzere topluluğun; bireyin eksiklikleri sebebiyle topluma ihtiyacı olduğu göz önüne alındığında, esasında devletin tanımının içini dolduracak öğenin; bireyin eksiklikleri sebebiyle topluluğun parçası olmak için nelerden ve ne kadar fedakarlık edeceğidir.

Kalın sağlıcakla.

YORUMLAR YAZ