Moody’s Ratings , daha önce ve halen yasal olarak “Moody’s Investors Service” olarak bilinen ve sıklıkla
“Moody’s” olarak anılan, Moody’s Corporation’ın tahvil kredi derecelendirme birimidir ve şirketin geleneksel iş kolunu ve tarihi adını temsil eder. Moody’s Ratings, ticari ve devlet kurumları tarafından ihraç edilen tahviller hakkında uluslararası finansal araştırmalar sağlar. Moody’s, Standard & Poor’s ve Fitch Group ile birlikte, Büyük Üçlü kredi derecelendirme kuruluşlarından biri olarak kabul edilir .
Son bir haftadır merakla beklenen Moody’s raporu dün akşam geldi ve “Türkiye’nin uzun vadeli yabancı para ve yerel para cinsinden ihraççı ve yabancı para cinsinden kıdemli güvencesiz notlarını B1’den Ba3’e yükseltti ve görünümü durağana çevirdi (önceden pozitif).“
Peki ne demek oluyor bu karar;
Türk tahvilleri için yüksek spekülatif seviyeden kurtularak, spekülatif statüyenin altı eşiğine eriştik. Rasyonel ekonomi politikasına döndüğümüz 2023 Temmız ile kıyaslarsak güzel bir gelişme kat etsek de yatırım yapılabilir seviyeye erişmek için önümüzde mücadele ile geçecek günler ve acılı bir süreç olduğunu da unutmamakta fayda var.

Peki raporda Moody’s nelere yer verdi ve bir önceki raporla farklılıkları nelerdir?
Bu sorunun cevabını almadan müteakip süreci değerlendirmek hayalcilikten öteye geçmeyecektir
Bir önceki rapor ile kıyaslamalı olarak 25 Temmuz 2025 tarihinde yayımlanan rapora hızlı bir göz atarsak;
24 OCAK 2025 TARİHLİ RAPOR | 25 TEMMUZ 2025 TARİHLİ RAPOR |
Ülke kredi notları, ülkenin büyük, çeşitlendirilmiş ve dirençli ekonomisi, ılımlı kamu borç yükü ve artan para ve makroekonomik politika etkinliğiyle desteklenmektedir. Bu güçlü yönler, kurumsal zorluklar, dış kırılganlıklar ve artan iç siyasi risklerle dengelenmektedir. Daha geleneksel ekonomik politikalara dönüş kredi açısından olumludur, ancak Türkiye’nin makroekonomik dengesizliklerini sürdürülebilir bir şekilde azaltmak zaman alacak ve politika değişikliği riskine tabidir. | istikrarlı görünüm, Türkiye’nin kredi profilindeki yukarı ve aşağı yönlü riskleri dengelemektedir. Olumlu yönü ise, siyasi müdahale olmaksızın etkili politika yapma geçmişinin genişletilmesi, Türkiye’nin dış pozisyonundaki iyileşmeyi şu anda varsaydığımızdan daha önemli ölçüde destekleme potansiyeline sahiptir. Ayrıca, hükümetin devam eden ve planlanan yapısal reformları, enerji ithalatına bağımlılığını daha da azaltarak ve ihracatın rekabet gücünü artırarak Türkiye’nin dış şoklara karşı dayanıklılığını artırabilir. Öte yandan, ekonomik dengesizlikleri yeniden körükleyecek politikalara olası bir geri dönüş, önemli bir aşağı yönlü risk oluşturmaktadır. Merkez bankasının nispeten mütevazı döviz tamponlarının da etkisiyle, Türkiye hâlâ nispeten zayıf olan dış pozisyonu göz önüne alındığında, büyük ödemeler dengesi şoklarına karşı da savunmasız kalmaktadır. |
Önemli ölçüde sıkılaştırılan para politikası duruşu, yurt içi kredi büyümesini sınırlamış ve Türk lirasına olan güveni artırarak, sürdürülemez canlılıktaki iç talepten uzaklaşarak ekonominin yeniden dengelenmesini harekete geçirmiş, enflasyonist baskıları azaltmış, cari açığı daraltmış ve yabancı sermaye girişlerini teşvik etmiştir. | Yetkililerin enflasyonla mücadeleye ve makroekonomik ve finansal istikrarın yeniden sağlanmasına öncelik vermeye devam edeceğini öngörüyoruz. Bu yaklaşım, Haziran 2023 seçimlerinden bu yana, son aylardaki iç siyasi çalkantılar, küresel ekonomik ve finansal piyasalardaki olumsuzluklar ve devam eden para politikası ayarlamasıyla ilgili ortaya çıkan toplumsal baskılar da dahil olmak üzere, herhangi bir siyasi müdahale belirtisi göstermeden sürdürülmüştür. Merkez bankasının artan güvenilirliği, Mart-Nisan 2025 döneminde iç siyasi çalkantılar ve ABD tarifelerinin açıklanmasının ardından Türk lirası üzerindeki baskıya verdiği yanıtla vurgulandı. Bankalararası likiditenin önemli ölçüde sıkılaştırılması ve büyük bir faiz artışı, liranın istikrar kazanmasına yardımcı oldu. Merkez bankasının müdahalesi sonucu belirgin bir düşüşün ardından, net döviz rezervleri yeniden toparlanmaya başladı, ancak Mart ortasına göre hâlâ %25 daha düşük. |
ayıs 2024’teki %75,4’lük son zirveden Aralık 2024’te %44,4’e gerilemiştir. Enflasyondaki düşüşün 2025’te devam etmesini ve enflasyon oranının yıl sonuna kadar yaklaşık %30’a düşmesini bekliyoruz | Sıkı para politikası duruşu somut sonuçlar veriyor. Örneğin, enflasyon Haziran 2024’teki %72 seviyesinden Haziran 2025’te yıllık bazda %35’e düştü ve enflasyon beklentileri, Merkez Bankası’nın artan güvenilirliğini gösteriyor. Türkiye’nin yıllık enflasyonunun 2025 sonunda %30 civarına, 2026 sonunda ise %20 civarına düşeceğini öngörüyoruz |
Olumlu görünüm, yukarı yönlü bir kredi riskleri dengesini yansıtmaktadır. Makroekonomik politika etkinliğinin iyileşen geçmişi ve para politikasının yürütülmesinde siyasi müdahalenin azaldığına dair kanıtlar, ılımlı enflasyon ve daha dar cari açıkların da dahil olduğu makroekonomik istikrara daha kalıcı bir dönüş olasılığını artırmaktadır; bu durum, Türkiye’nin notu üzerindeki temel bir kısıtlayıcı olmuştur | Olumlu tarafı, enflasyonu düşürmeye odaklı mevcut para politikası yaklaşımının sürdürülmesi, merkez bankasının artan güvenilirliğini ve bir sonraki seçim dönemi de dahil olmak üzere siyasi müdahalelerin olmamasını yansıtarak, dış pozisyonu şu anda varsaydığımızdan daha önemli ölçüde güçlendirebilir. Ayrıca, hükümetin orta vadeli programıyla uyumlu olarak destekleyici gelir politikalarının ve daha fazla mali konsolidasyonun sürdürülmesi, enflasyonu düşürmeye şu anda değerlendirdiğimizden daha somut bir şekilde katkıda bulunabilir. |
Bir iki tane kendimce kritik gördüğüm husus kıyaslayarak koyarken dikkatimi çeken ve bence not artışına sebep olan husus aşağıdaki ifade ve bir önceki raporda gizli.
Merkez bankasının artan güvenilirliği, Mart-Nisan 2025 döneminde iç siyasi çalkantılar ve ABD tarifelerinin açıklanmasının ardından Türk lirası üzerindeki baskıya verdiği yanıtla vurgulandı. Bankalararası likiditenin önemli ölçüde sıkılaştırılması ve büyük bir faiz artışı, liranın istikrar kazanmasına yardımcı oldu.
Kısaca SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK diye ifade edeceğim bu ifade içerisinde, mali politikaların sürdürülebilir olması, Merkez Bankasının son faiz artırımı karar ile bağımsızlığının sürdürülebilir olması, enflasyonla mücadelede para ve maliye politikalarının sürdürülebilir olması gibi hususları barındırıyor. Ama 19 Mart krizi sonrası özellike faiz artırımı hamlesi ile bağımsızlığı ve ihtiyaç duyulduğu anlarda gerekli tedbirleri alabileceği konusunda Merkez Bankası’nın ihtiyaç duyulan güveni kazandığını net olarak görülmekte ve son karar da bunun ispatı niteliğinde.
Gelelim 25 Temmuz 2025 tarihli raporun ayrıntılarına;
- Genel olarak para ve maliye politikalarının devamlılığının getirdiği başarıdan söz edilen raporda, irrasyonel olarak tanımlanan eski para politikasına dönüş endişesine daha az yer veriliyor ve özellikle 19 Mart sonrasındaki hamlelerin Merkez Bankasının bağımsızlığına ilişkin güveni artırdığı hususunun altı kalın olarak çiziliyor.
- “Türkiye’nin yıllık enflasyonunun 2025 sonunda %30 civarına, 2026 sonunda ise %20 civarına düşeceğini öngörüyoruz. Bununla birlikte, enflasyon ve enflasyon beklentileri, 2021-2024 enflasyon şokundan önceki seviyenin ve diğer Ba notlu ülkelerinkinden oldukça yüksek kalacak ve bu da Türkiye’nin kredi profiline ilişkin değerlendirmemizi kısıtlayacaktır.” ifadesi ile özellikle enflasyonla mücadelede gelinen nokta ve gelecek ile ilgili pozitif portre çizilse de, hedeflenen enflasyonun bile yüksek kalacağı hususuna dikkat çekiliyor. Daha da önemlisi bu hususun, kredi notunun yukarı yönlü revizesinin önünde engel olabileceği konusunda endişelere yer veriliyor.
- Uygulanan sıkı para politikası sebebiyle, hane halkının tüketim artışı 2023’de %14’iken 2025’in ilk çeyreğinde ‘2’ye kadar gerilediği göz önüne alındığında ekonominin hedeflenen %3,5-4,5 aralığındaki poansiyel büyüme tahminlerinin altında kalacağının beklendiğine yer veriliyor.
- “Cari açığın daralması ve petrol fiyatlarındaki olumlu gelişmelerle dış baskılar önemli ölçüde azalmış olsa da, bu yılın Mart-Nisan aylarında ağırlıklı olarak kısa vadeli yabancı sermaye çıkışının merkez bankasında önemli rezerv kayıplarına yol açmasıyla vurgulandığı üzere, dış kırılganlık riskleri yüksek seyretmeye devam ediyor. Mayıs başından bu yana yaşanan önemli toparlanmaya rağmen, merkez bankasının takaslar düşüldükten sonraki döviz rezervleri, 2018 öncesi %70-100’lük oranla karşılaştırıldığında, toplam kısa vadeli dış borcun yalnızca yaklaşık %30’unu karşılıyor.” ifadesi ile ciddi bir kırılganlık noktasına işaret edilerek, net rezervlerin artırılması gerektiğine dair bir çekince ortaya konuluyor.
- “Enerji sektörüyle ilgili devam eden ve planlanan yapısal reformlar ile iş ortamını ve ihracat rekabet gücünü iyileştirmeyi amaçlayan reformlar, Türkiye’nin dış şoklara karşı dayanıklılığını artırma potansiyeline sahiptir.” ifadesi ile özellikle cari açık konusunda atılan adımlar ve sonucuna ilişkin olumlu bir projeksiyon ortaya koymaktadır
- “Türkiye, ülkenin istikrarsız siyasi iklimi bağlamında dışsal kırılganlıkları artıran birçok makroekonomik politika dönemi yaşamıştır. Böyle bir olumsuz senaryoda, sermaye çıkışları lira üzerinde önemli bir baskı oluşturarak merkez bankası rezervlerini aşındırabilir ve enflasyonu artırabilir. Dahası, merkez bankasının nispeten mütevazı döviz tamponları nedeniyle ülkenin hâlâ yüksek dışsal kırılganlığı göz önüne alındığında, Türkiye’nin ödemeler dengesine yönelik ciddi bir dış şok da olumsuz risklerin kaynağı olmaya devam etmektedir.” ifadesi ile 19 Mart krizi benzeri krizlerin yaşanmamasına ilişkin çekinceleri ve olası risk alanlarının net bir şekilde altını çizmektedir.
Sonuç Olarak
Merkez Bankasının 19 Mart krizini sonrası, bağımsız ve rasyonel ekonomi politikası prensipleri çerçevesinde çözüm üretmesi ile enflasyon ile mücadeledeki sürdürülen maliye ve para politikasındaki istikrar not artışı konusundaki ana gerekçeler olmuştur.
Fakat müteakip dönem için raporda yer alan “enflasyon ve enflasyon beklentileri, 2021-2024 enflasyon şokundan önceki seviyenin ve diğer Ba notlu ülkelerinkinden oldukça yüksek kalacak ve bu da Türkiye’nin kredi profiline ilişkin değerlendirmemizi kısıtlayacaktır.” ifadesi ile yakın zamanda yatırım yapılabilir seviyeye çıkılmasının zor olacağı ve en azından yatırım yapılabilir seviyeye yaklaşmak için biraz daha acı recete uygulanacağını ne olarak göstermektedir
Bu acı reçete içerisinde; parasal sıkılaşmana ihtiyaç olduğu seviyede devam edilmesi, kredi büyümesine geçilmemesi, büyük ücret artışlarına gidilmemesi ve kamu harcamalarını kontrol altında yürütülmesi önemli başlıklar olarak yer almaktadır.
Sonuç olarak raporun özeti olarak raporun son bölümünde yer verilen olumlu/olumsuz hususları sizlerle patlaşmak istiyorum.
OLUMLU | OLUMSUZ |
Türkiye’nin enerji ithalatına bağımlılığını daha da azaltarak ve ücretlerin geriye dönük endekslenmesini kalıcı olarak ortadan kaldırarak, ülkenin döviz kuru ve enflasyon şoklarına karşı duyarlılığını yapısal olarak azaltan ekonomik reformlar uygulanırsa, not üzerindeki yukarı yönlü baskı da artacaktır. Merkez bankası bağımsızlığını kalıcı olarak artıran reformlar da kredi açısından olumlu olacaktır. | İhraççının; – Ekonomik gücü de dahil olmak üzere ekonomik temellerinde önemli bir değişiklik olmamıştır. – Kurumları ve yönetim gücünde önemli bir değişiklik olmamıştır. – Borç profili de dahil olmak üzere mali veya finansal gücünde önemli bir değişiklik olmamıştır. – Olay risklerine duyarlılığında önemli bir değişiklik olmamıştır. |
Belirtilmiş hususlar çerçevesinde; SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK felsefesi çerçevesinde rasyonel ekonomi yaklaşımından sapılmadan mücadeleye devam edilmesi durumunda; yakın zamanda olmasa da enflasyon rakamı ve ekonomik rasyolar ışığında kredi notunun artış göstereceği aşikardır.
Fakat bu konuda sabırsız olmamakta ve özellikle negatif reel faiz ile KKM’nin verdiği zararın telafisinin, üretim artışı ile birlikte zaman alacağını unutmamakta fayda var.