• ALTIN (TL/GR)
    4.399,97
    % -0,24
  • AMERIKAN DOLARI
    40,6869
    % 0,05
  • € EURO
    46,9975
    % -0,20
  • £ POUND
    54,1147
    % 0,14
  • ¥ YUAN
    5,6620
    % -0,02
  • РУБ RUBLE
    0,5086
    % -0,20
  • BITCOIN/$
    116.648
    % 0,29
  • BIST 100
    10.886,33
    % 0,30

Washington’a sunulan zeytin dalı, altının ağırlığına yenik düştü

Washington’a sunulan zeytin dalı, altının ağırlığına yenik düştü

1 Ağustos 1291’de İsviçre’nin temellerinin atıldığı efsanevi yemin “Rütlischwur”un yıldönümünde, gökyüzünü aydınlatan coşkulu havai fişeklerle birlikte, Washington’dan gelen haber geceye gölge düşürdü.

Donald Trump, İsviçre’nin Amerika’ya yaptığı ihracata yüzde 39 oranında gümrük vergisi uygulanacağı duyurusunu yaptı. Bu açıklama, bağımsızlığıyla tanınan İsviçre için ekonomik bir tehdit olmasının yanı sıra, siyasi bir sorgulamanın da başlangıcını oluşturdu.

Şok çok geçmeden geçici hale geldi; çünkü İsviçre hükümeti, iş dünyası temsilcileriyle gerçekleştirdiği kapsamlı bir kriz toplantısı sonucu, 4 Ağustos’ta Amerika Birleşik Devletleri’ne daha cazip bir teklifle gitmeye karar verdi. Olaylara yaklaşırken soğukkanlı, stratejileri ise nettiler.

Washington’a sunulan zeytin dalı, altının ağırlığına yenildi

İsviçre, müzakerelere Avrupa’dan önce başladı ve hızlı bir şekilde adımlar attı.

Bern’in sunduğu teklif, Avrupa Birliği’nin önerisinden farklı değildi; ancak İsviçre tarafı bunu, “Teklifimiz Avrupa Birliği’ninkinden çok da farklı değildi.” şeklinde ifade etti.

Bu teklifte, Amerika’ya yeni yatırımlar yapılması, Avrupa’ya kıyasla daha düşük gümrük oranları, tarımda belirli esneklikler ve Amerikan iş gücünü desteklemeye yönelik üretim eğitimi programlarında işbirliği gibi unsurlar yer aldı.

İsviçre’nin elini daha fazla açması teknik olarak mümkün değildi; çünkü sanayi mallarındaki gümrük vergileri daha önceden sıfırlanmıştı ve ülkedeki para birimi, The Economist’in Big Mac endeksine göre yaklaşık yüzde 50 oranında aşırı değerlenmiş durumdaydı.

Bu nedenle, Amerika’yı tatmin etmek için atılabilecek adımlar sınırlıydı, çünkü makroekonomik gerçekler önemli bir engel oluşturuyordu.

Peki, bu öneriler neden işe yaramadı? Çünkü sorun, aslında teklifin içeriğinden ziyade, rakamlardaydı.

İsviçre’nin Amerika ile olan dış ticaret fazlası, Trump’ın ticaret politikaları açısından önemli bir sorun teşkil ediyordu.

2024 yılında İsviçre, Amerika’ya 48 milyar Amerikan Doları daha fazla ihracat yapmıştı; bu rakam ülke ekonomisinin yaklaşık yüzde 5’ini oluşturuyordu.

Trump’ın bu fazlaya bakışı, diplomatik nezaketten uzaktı: “Amerikalılardan para çalıyorlar.” diyerek meseleyi ekonomik dengenin ötesine taşımıştı.

İlginç bir detay ise, İsviçre’nin 2025’in başında ticaret performansının yükselmesiydi; yılın sadece ilk üç ayında Amerika ile ticaret fazlası 54 milyar Amerikan Dolarına fırlamıştı.

Neyse ki, Trump değerlendirmesini bu çeyrek değil, 2024 yılı üzerinden yaptı, böylece gerginlik şimdilik daha fazla artmadı.

Altın güvenli liman haline geldi ama siyasi zemini sarstı

Ekonomik dengenin bozulmasının ardındaki nedenlerden biri de Trump’ın kendisiydi.

Başkan göreve geldikten sonra Amerikan ekonomik politikasındaki belirsizlikler artmış, küresel yatırımcılar belirsizlikten kaçarken İsviçre altınına yönelmişti.

Dünya altın rafinajının yaklaşık üçte birini gerçekleştiren İsviçre, bu alandaki gücünü yıllardır koruyor.

Normal koşullarda, yıllık yaklaşık 4,5 milyar Amerikan Doları değerinde altını Amerika’ya ihraç eden İsviçre, 2024 yılında bu rakamı neredeyse üç katına çıkararak 12,5 milyar dolara ulaştı. Altın işleme endüstrisinde yalnızca 1.000 kişinin çalışıyor olması ise bu hacmin istihdam açısından sürdürülebilir olmadığı anlamına geliyordu.

Altın ticaretinin hacmi büyük görünse de, net ihracat değerleri çok daha düşük kalıyordu; çünkü İsviçre aynı zamanda 100 milyar Amerikan Doları tutarında altın ithal etmişti. Üstelik, Amerika altın ithalatına vergi uygulamıyordu ve Trump’ın altına olan ilgisi düşünüldüğünde, bu metale özel bir tarife getirilmesi beklenmiyordu.

Konunun sadece altın ile sınırlı olmadığı da açık; İsviçre’nin ilaç endüstrisi, 2024 yılında Amerika’ya yaptığı 35,5 milyar dolarlık ihracatla dikkat çekti. Trump yönetimi bu alanda da manevralarını artırdı. Amerika Birleşik Devletleri Ticaret Temsilcisi Jamieson Greer, “İlaçları kendi ülkemizde üretmek istiyoruz.” açıklamasında bulundu.

Bu açıklamaların ardından Trump, İsviçre’nin büyük ilaç firmaları Novartis ve Roche’un da aralarında bulunduğu 17 uluslararası şirketin yöneticilerine mektuplar gönderdi. Mesaj oldukça açıktı: “Fiyatların, karşılaştırılabilir ekonomilerdeki en düşük seviyelerle uyumlu hale getirilmesini istiyoruz.”

Bir üst düzey İsviçre yetkilisi, gelişmeleri şöyle aktardı: “İlaç sektörüne mektuplarını göndermesinden yirmi dakika sonra başkanla sert bir telefon görüşmesi yaptığımızı tesadüf olarak değerlendiremiyorum.” Neyse ki, Amerika’nın küresel ilaç politikası netleşene kadar bu ürünlere gümrük vergisi uygulanmayacaktı.

Tarifelerin rakam ötesi siyasi etkileri de var

Altın ve ilaç sektörünün bir süre dışarıda tutulması sayesinde, İsviçre’nin toplam ihracatında ortalama gümrük vergisi oranı yüzde 12 gibi sürdürülebilir bir seviyede kaldı. Ancak bu iki kalem dışında kalan tüm ürün gruplarında yüzde 39’luk yüksek vergi oranı geçerli olmaya başladı ve bu durum, lüks tüketim, yüksek teknolojili makineler ve özel üretim sanayi ürünleri ihraç eden firmaları etkiledi.

Örneğin, Starbucks’ın kahve makinelerini tedarik eden Thermoplan, bu yükten kurtulmak adına bir Amerikan şirketiyle ortaklık kurma seçeneğini ciddi şekilde değerlendirmeye başladı. UBS Bankası’ndan ekonomist Daniel Kalt, “Firmalar arasında çok geniş bir tepki yelpazesi var. Bazıları fiyatlarını artırmayı planlıyor, bazıları ise Amerika’dan gelen siparişlerinin yarısını kaybetmiş durumda.” dedi.

Mevcut tarifelerin yürürlükte kalması, İsviçre ekonomisinin kısa vadede hafif bir resesyona girmesiyle sonuçlanabilir. Ancak ülkedeki genel beklenti, müzakerelerin başarılı sonuçlanması ve bu yüksek oranların düşürülmesidir.

Bu konu, yalnızca ekonomik çerçevede değil; Amerika tarafından bu şekilde dışlanmak, ülkenin Avrupa Birliği ile ilişkilerini direkte etkileyen önemli bir siyasi kırılma yarattı. Çünkü İsviçre, şu sıralar Avrupa Birliği ile yapılan geçici anlaşmalar yerine, daha geniş kapsamlı ve kalıcı bir iş birliği paketinin oylanacağı bir referanduma doğru ilerliyor.

Avrupa karşıtı söylemler genelde “Biz tek başımıza da ayakta kalırız.” şeklindeydi. Ancak Trump’ın tarifeleri, bu yaklaşımı zedeledi. Daniel Kalt’ın söylemiyle, “Artık yalnız kalmanın işe yaramadığı, onların anlatısının çökmekte olduğu açıkça görülebiliyor.”

Ve belki de bu, Rütlischwur’da edilen 700 yıllık yemin kadar kadim bir dersle örtüşüyor: Bağımsızlık değerlidir, fakat dayanışma olmadan uzun süre var olamaz.

YORUMLAR YAZ