UNFPA Türkiye Temsilcisi Mariam Khan, Milliyet’e yaptığı açıklamada, UNFPA’in dünya nüfusunun büyük bir kısmının yaşadığı 14 ülkede gerçekleştirdiği araştırmanın önemli verilerini paylaştı. Khan, düşen doğurganlık oranlarının arkasında insanların ebeveynlik isteğini reddetmesinin değil, ekonomik ve sosyal engellerin yattığını vurguladı. Türkiye’nin de benzer sosyal ve ekonomik dinamiklere sahip olduğu belirtildi. Khan, konut temini, çocuk ve yaşlı bakım hizmetlerine erişim zorluklarının yanı sıra gençler için iş güvencesinin sağlanmasının ve kadınların üzerindeki bakım yükünün azaltılmasının, çocuk sahibi olma kararlarını doğrudan etkilediğini ifade etti.
Bireylerin istedikleri aile büyüklüğüne ulaşabilmesi için veri odaklı, insan merkezli, uzun vadeli politikaların önemine dikkat çeken Khan, “Nüfusla ilgili hedefler sadece doğurganlık oranlarına odaklanmamalı; insanların yaşam kalitesini artıracak, ekonomik ve sosyal yatırımlarla ele alınmalıdır” dedi. Ayrıca, ebeveynliği destekleyen kampanyaların geliştirilmesi, mali yardımların sağlanması, çocuk bakım hizmetlerinin daha erişilebilir hale getirilmesi ve cinsiyet eşitliğinin teşvik edilmesi gerekliliği vurgulandı.
Khan, demografik olarak güçlü toplumların kadın hakları ve tercihlerini koruduğunu belirterek, bu durumun aile ve toplumların güçlenmesine katkıda bulunduğunu ifade etti. Avrupa’daki en yüksek kadın-erkek eşitliği oranına sahip ülkelerin daha yüksek doğurganlık ve daha güçlü ekonomilerle ilişkilendirildiğini dile getirdi.
İklim krizinin sağlık üzerindeki etkilerine de değinen Khan, ortam sıcaklığındaki artışın ölü doğum olasılığını nasıl artırdığını anlattı. Ayrıca, iklimle ilgili sağlık risklerinin nüfus stratejilerinin bir parçası haline getirilmesi gerektiğini vurguladı. Çocuk yaşta, erken ve zorla evliliklerin sona erdirilmesi ve ergenlerin sağlıklı bir geçiş sürecinin desteklenmesi gerektiği ifade edildi.
Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 37’sini oluşturan ülkelerde gerçekleştirilen UNFPA araştırmasının bazı bulguları önem taşımaktadır:
Kapsamdaki katılımcıların yüzde 39’u ekonomik zorlukların istenilen aile boyutuna ulaşmalarını etkilediğini belirtmiştir.
Her 5 kişiden 1’i iklim değişikliği, çevre kirliliği, çatışmalar ve pandemiler nedeniyle arzu ettiklerinden daha az çocuk sahibi olduklarını ifade etmektedir.
Kadınların yüzde 13’ü, partnerlerinin bakıma yeterince katkı sağlamadığı için istenen çocuk sayısına ulaşamadıklarını belirtmektedir.
Üreme çağındaki bireylerin yüzde 20’si, istedikleri sayıda çocuk sahibi olamayacaklarını düşünmektedir.
Her 4 kişiden 1’i istediği zamanda çocuk sahibi olma arzusunu gerçekleştiremediğini ifade etmektedir.
Her 3 kişiden 1’i istenmeyen gebelik yaşadığını belirtmiştir.