Küresel finans sistemi, yaklaşık yarım asırdır süregelen para düzenini yeniden tartışıyor. 1970’lerde altın standardının kaldırılmasıyla temelleri atılan dalgalı kur ve kâğıt para sistemi, artık hem ekonomik hem de politik cephede sorgulanır hâle geldi. Artan borç yükü, jeopolitik gerilimler ve faiz oranlarındaki sert dalgalanmalar, bu yapının dayanıklılığını test ediyor. Bu süreçte merkez bankalarının rezervlerini çeşitlendirerek altına yönelmesi, küresel para sistemine duyulan güvenin zayıfladığının önemli bir göstergesi olarak öne çıkıyor.
Son dönemde Trump yönetiminin Fed üzerindeki etkisive düşük faiz yönündeki baskısı, küresel finansal dengeleri yeniden şekillendiriyor. Trump cephesi, doların uzun yıllardır sürdürdüğü rezerv para statüsünün artık ABD için maliyet yarattığını savunuyor. Bu nedenle Çin karşısında jeopolitik üstünlük, teknolojik bağımsızlık ve stratejik kaynak kontrolü hedeflerine odaklanmış durumda. Üretimin yeniden ülke içine taşınması, nadir toprak elementlerinin millileştirilmesi ve enerji bağımsızlığının güçlendirilmesi, bu yeni stratejinin temel adımları arasında.
Geçtiğimiz haftalarda Çin ile ticaret gerilimlerinin yeniden tırmanması, bu dönüşüm sürecinin yansımalarından biri olarak değerlendiriliyor. Trump’ın ekonomi politikaları, krediye erişimin kolaylaştırılması amacıyla faiz oranlarının düşürülmesi gerektiği yönündeki görüşü güçlendiriyor. Bu durum, Fed’in bağımsızlığına ilişkin tartışmaları da beraberinde getiriyor.
Bu noktada dikkatler, Fed Başkanı Jerome Powell’ın Mayıs 2026’da sona erecek görev süresine çevrilmiş durumda. Powell sonrası dönemde merkez bankasının politik yönünün değişebileceği beklentisi, piyasalar tarafından şimdiden fiyatlanıyor. Yeni başkanın agresif faiz indirimleriyle ekonomiyi destekleme çabasına girmesi hâlinde, kısa vadeli tahvil faizlerinin düşmesi; buna karşılık uzun vadeli faizlerin enflasyon endişeleriyle hızla yükselmesi olasılığı gündemde. Bu senaryo, küresel ölçekte tahvil piyasalarında dalgalanma riskini artırıyor.
Uzun vadeli tahvil getirilerindeki yükseliş, yüksek borçluluk oranına sahip ülkelerde önemli finansal baskı yaratabilir. Örneğin Japonya’da son on yılın büyük bölümünde sıfıra yakın faiz oranlarıyla borçlanmak mümkündü. Ancak bugün 30 yıl vadeli Japon tahvil faizi %3,2 seviyesine yükselerek son dönemin en yüksek düzeyine ulaştı. Avrupa tarafında da tablo farklı değil: Fransa’da siyasi belirsizlikler devam ederken kamu borcu artıyor; İngiltere’de ise uzun vadeli tahviller son 27 yılın zirvesinde bulunuyor. Bu gelişmeler, küresel borç dinamiklerinde kırılganlığın arttığını ortaya koyuyor.
Küresel borç stokunun milli gelire oranı son 25 yılda yaklaşık %230’dan %325’e yükseldi. ABD’de kamu borcunun GSYH’ye oranı %120’ye, Japonya’da ise %260’a ulaşmış durumda. Yüksek faiz ortamı, borç çevirme maliyetlerini belirgin biçimde artırıyor. Bu nedenle, Trump yönetiminin düşük faiz ısrarı, kısa vadede borç yükünü hafifletme amacı taşısa da uzun vadede Amerikan varlıklarına duyulan güven açısından risk oluşturuyor.
Bu görünüm altında, yatırımcıların değerini koruyan varlıklara yönelimi hız kazanmış durumda. Yılbaşından bu yana gümüş %84, altın ise %61 oranında değer kazandı. Bu yükseliş trendinin, Powell’ın görev süresinin sonuna kadar yani 2026 baharına dek devam etmesi bekleniyor. Kâğıt para sistemine alternatif olarak görülen değerli varlıklara — altın, gümüş, gayrimenkul, enerji temelli kripto paralar ve üretken şirket hisseleri — talep güçlü kalmaya devam ediyor. Ancak 2026’nın ikinci yarısında, kâr realizasyonlarının artması ve nakde dönüş eğiliminin hızlanması olası görünüyor.
Kıymetli metallerde zaman zaman düzeltme hareketleri yaşansa da mevcut pozisyonların korunması gerektiğini düşünüyoruz. Gümüş/altın rasyosunun 77,5 seviyelerine gerilemesiyle gümüş pozisyonlarımızı, altının ons fiyatının 4.200–4.250 dolar aralığına ulaşmasıyla altın pozisyonlarımızırealize ettik. Şimdilik yeni pozisyonlar için uygun fırsatların oluşmasını bekliyoruz.
Türk mali piyasalarında ise son haftalarda etkili olan satış baskısı yerini dün itibarıyla sınırlı bir toparlanmaya bıraktı. Borsa İstanbul 100 Endeksi, 10.250 puan seviyesinden gelen teknik destekle günü %1,4 artışla tamamladı. Art arda gelen yüksek enflasyon verilerinin ardından, TCMB’nin faiz indirimi beklentilerinin zayıflaması, özellikle bankacılık hisselerini baskı altında tuttu. USD/TRY kuru 41,83seviyesinde seyrini sürdürürken, CDS primi 270 baz puan civarında kalmaya devam ediyor. TL tahvillerde ise anlamlı bir fiyat değişimi gözlenmedi.
Kabine toplantısı sonrası açıklama yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Eskişehir’de 694 milyon tonluk nadir toprak elementi rezervi tespit edildiğini duyurdu. Barit ve florit gibi kritik madenlerin bulunduğu bu kaynağın, Türkiye’yi bu alanda dünyanın en büyük beş üreticisinden biri yapabileceği ifade edildi. Bu gelişme, hem madencilik hem de nadir elementler odaklı borsa yatırım fonlarına (ETF) ilgiyi artırdı.
Küresel piyasalarda ise görünüm daha olumlu. ABD borsaları güçlü bilançoların etkisiyle günü yükselişle tamamlarken, Asya cephesinde de pozitif hava devam ediyor. Tokyo Borsası %1, Kore Borsası ise %2 artış kaydetti. Artan ticaret gerilimlerine rağmen altın 4.240 dolar seviyesine çıkarak rekor kırdı, Japon yeni ise dolar karşısında son üç günde değer kazandı. Dolar genel olarak zayıf seyrini korurken, petrol fiyatları Trump’ın Hindistan’ın Rusya’dan petrol ithalatını sınırlayacağı yönündeki açıklamaları sonrasında düşük seviyelerden toparlandı.
Bugün yurt içinde konut satış istatistikleri, TCMB ve BDDK’nın haftalık verileri takip edilecek. Küresel ölçekte ise şirket bilançoları, tahvil getirileri ve merkez bankalarından gelecek mesajlar piyasaların yönünü belirlemeye devam edecek.