1989 yılında Türkiye’ye bir çok siyasetçi ve bürokrat yetiştirmiş olan Devlet Planlama Teşkilatına girerek yıllarca bu önemli kurumda görev yapmış olan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz, geçen hafta 2026-2028 dönemini kapsayan Orta Vadeli Programı (OVP) sundu ve Türkiye’nin üç yıllık hedefleri ile hedeflere ulaşmak için yapmayı planladıklarını anlattı.
Orta Vadeli Program, makro politikaları, ilkeleri, hedef ve gösterge niteliğindeki temel ekonomik büyüklükleri, toplam gelir ve gider tahminlerini, bütçe dengesi ve borçlanma durumu ile kamu idarelerinin ödenek teklif tavanlarını içeren ve merkezi yönetim bütçe hazırlama sürecini başlatan temel politika beyanıdır ve bütçe ile doğru orantılı olarak üç yıllık periyodu içerecek şekilde hazırlanır. Yanı adı ile örtüşmeyen bir vizyon çerçevesinde, bütçe kanununda olduğu üzere üç yıldan ötesi için bir öngörü içermez.
O zaman şimdi kısaca 3 yıllık planımıza bir göz atalım.
Tabii ki önce hedeflerden başlamak lazım. Büyüme hedefinde bir yıl önce yayımlanan plana göre yaklaşık %30 sapma var. Jeopolitik riskler, enerji fiyatları, deprem etkisi vs vs gibi etkenler bile dikkate alındığında bu kadar büyük bir sapmanın normal olmadığı aşikardır. Yine de bu sapmadan olumlu bir çıkarım yapıp 2025 OVP’sinin daha gerçekçi hazırlanmaya çalışıldığını söylemek gerekir (!)

Büyüme hedefini tutturmak adına 2025 OVP’inde “Sektörel önceliklendirmeyi esas alan hedefli sanayi politikaları hayata geçirilerek yüksek katma değerli üretim ve teknoloji odaklı dönüşüm temelinde dış pazarlarda rekabet gücü artırılacaktır.” hedefi konumuş bulunmakta.
TÜİK Temmuz ayı verisi bu hedefi destekler nitelikte görünse de, hali hazırdaki GSYİH verisi göz önüne alındığında istenilen büyümeyi yakalayıp yakalamayacağı konusunda endişeler kafalarda soru işareti olarak durmaktadır.

Üretim kadar istihdama da her alanda vurgu yapan OVP’yi son iki yıllık hedefler açısından kıyasladığımızda, 2025 OVP’sinde istihdam hedefi açısından ciddi bir gelişme dikkati çekiyor.

Fakat Sayın Cevdet Yılmaz’a bir söyleşide yöneltilen soruya verdiği cevaptan da anlaşılacağı üzere “İstihdama Dahil Olmayan” kitlenin hesaba katılmaması sebebiyle bu rakamın hesaplanmasında ciddi esnekli bulunmaktadır. Bu kapsamda enflasyon verisinde olduğu üzere istihdam hedefin tutturulmasında da bir sıkıntı olmayacağı değerlendirilmektedir.

Büyüme ve istihtamdan sonra bir de enflasyona bakalım dediğimizde yine karşımıza aynı tablo çıkıyor. 2024 OVP’sine oranla bir yıl içerisinde neredeyse %90 oranında sapma yaşanmakta.

TÜİK verisi ışığında (!) 2025 yılı verisi en azından 2024 verisine kıyasla daha gerçekçi olsa da yine de akıllarda aynı soru devam ediyor; gıda ve hizmetlerdeki yapışkan enflasyon ile mücadelede başarı nasıl elde edilecek ve 2026 heeflerine ulaşılacak?

Şimdi gelelim planlamanın omurgasını oluşturan ana verilerin bazılarına. Bu tabloya bakarak iki soru sormak gerekiyor;
1- 2024 OVP’sinde Kamu yatırımı planlanmazken, 2025’de bu oran ciddi şekilde artırılmış, peki kaynak nereden gelecek ve bütçe disiplini nasıl sağlanacak?
2- 2024’e göre 2025 planlamasında enerji fiyatı ciddi anlamda düşeceği öngörülmüşken, cari açıkta ciddi bir azalma öngörülmüyor? Peki katma değerli üretim hedefi varken ve sanayide büyüme hedeflenirken enerji fiyatı azalmasına karşın, cari açıkta azalma niye öngörülmüyor?

Ve beklenen noktaya da temas etmeden geçmeyelim; VERGİLER, HARCAMALAR ve FAİZ GİDERİ . Rakamlar açık e bize bu rakamların söylediği biraz daha kemerleri sıkıp fazla verg vereceğiz ama kamu harcamalarında pek frene basılmayacak, bu sebeple de biraz fazla faiz ödemesi yapacağız 🙁

Bir de Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz’ın sunumuna hızlıca göz atıp sonra genel değerlendirmeyi yapalım.
Bana en ilginç gelen husus ile başlamak istiyorum. 19 Mart ve 2 Eylül’de yaşanan olayların faturası ortadayken baskılanan döviz ile bütçeye direkt ve dolaylı olarak ne kadar yük yarattığı tam bilinmeyen ama 60 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilen KKM’ye ilginin azalmasının maliyeti göz önüne alınmadan ortaya çıkan tabloyu TL’ye güvenin artması olarak yansıtmanın 2024 OVP’sinden daha gerçekçi bir yaklaşım olmadığını düşünüyorum.

Rasyonel ekonomi politikasına dönüşün etksinin en net görüldüğü alan olan CDS priminin düşmesi ile brüt ve net rezerv’deki artış en azından bu tabloda pozitif bir etken olarak gösterilebilir.

Özellikle Kamu Borç stokunun şimdilik az olması da pozitif hususların arasında yerini aldı

SONUÇ OLARAK
2024 ile 2025 arasındaki temel konulardaki sapmaların oranının yüksek olması özellikle 2024 planlarının gerçekçilikten uzak olarak hazırlandığı izlenimini kuvvetlendirmektedir.
Bütçe disiplini, kamu harcamalarındaki artışın kısıtlanmaması (başa personel özlük hakları ile cari transferler), kamu yatırımlarındaki artışın içeriği, KİT’lerin zararındaki artışın kontrol altına alınması gibi adımlar atılmadığı sürece tam olarak sağlanamayacağı net olarak görülmektedir.
Enerji fiyatlarındaki düşüşe rağmen cari açığın kapanmasının öngörülmemesi altındaki sebebin ortaya konulmamış olması, büyüme için gri alanların olması ve büyümenin kamu harcaması kaynaklı olacağına ilişkin çekincelerin yer alması sebebiyle, ekonomik dengeye ilişkin tereddütler ve soru işareteri maalesef ki cevap bulamamıştır.
Büyümeye ilişkin dayanaklar tam olarak ortaya konulmamış ve veriler ile desteklenmemiş olması ve önceki planlamalara oranla sapmanın çok fazla olması sebebiyle; enflasyonla mücadele, üretimin artırılması konusundaki kararlılık hissedilse de uygulamaya yönelik kafalardaki sorular net olarak cevaplandırılmamıştır.