Dünya

BM’nin Tarihçesi, Statüsü ve Geleceği

Dünyada tarihi boyunca ve insanlığın gelişimi sürecinde önemli köşe taşları bulunmaktadır. Avcı toplayıcı toplumdan tarım toplumuna geçiş, yazını bulunması vs gibi buluş ve gelişmelerle devam eden bu süreçte, dünya güç dengesinin oluşmasındaki en önemli adım coğrafi keşiflerle atılmıştır.

15.-18. yüzyılar arasında kadar kendi iç karışıklıkları ile uğraşan devletler; coğrafi keşiflerle birlikte egemenlik, üstünlük savaşına tutuşmuş ve günümüze kadar bu süreç üç dönem halinde yaşanmıştır. Bunlar;

  • Devletlerin oluşması, güçlenmesi ve sanayi devrimi
  • Kaynak, ucuz işgücü ihtiyacı ve çıkar çatışmalarının yarattığı savaşlar
  • Savaşların yıkıcılığını gören ülkelerin yarattığı yeni konsept “STATÜKO”

Coğrafi keşifler ve sonrasında gelen sanayi devriminin doğal bir sonucu olan globalleşme eğilimi artan dünyada, ticaretin devletler yerine çok uluslu şirketlerce yürütülmesi ile birlikye ülkelerin artık birinci önceliği menfaatlerini korumak olmuştur. Burda unutulmaması gereken husus, “menfaat” kavramının sadece elde edilmiş çıkarlarla ve bu çıkarlar doğrultusunda oluşturulmuş bir hukuk düzenini yarattığı statüko ile sınırlı olduğudur.

Şimdi tekarar başa dönelim, coğrafi keşifler ile sanayi devrimi sonrası ekonomik çıkarları doğrultusunda kuruplaşan dünya, 20. yy ilk yarısına iki dünya savaşı sığdırmı ve bu süreç neticesinde savaşların yıkıcı etkisini çok maliyetli bir şekilde öğrenmek zorunda kalmıştır.

Tam da o noktada STATÜKO’yu sağlayacak bir yapı kurulması fikri doğdu I. Dünya Savaşı sonrasında 1920 yılında “Milletler Cemiyeti” altında bir yapı kuruldu. Fakat dünya barışını sağlayacağı umulan çocuk sakat doğmuş ve Milletler Cemiyeti gerçek anlamda “evrensel” bir hüviyet kazanamamıştır.

En önemli sorun kaynaklarından birincisi; bu yeni dünya düzeni oluşturacağı ümit edilen örgüte ABD üye olmamış ve sonrasında da toplam 16 devlet Örgütten çıkmıştır. Böyle bir gelişme ise hiç şüphesiz Örgütü zayıflatmaktadır. İkinci husus ise; STATÜKO’yu sağlamak için gereğinden fazla “eşitlik ilkesi” çerçevesinde bir yürütme felsefesi izlemesiydi. Kararların ilke olarak tüm üyelerin oybirliğiyle alınmasının benimsenmesi sebebiyle, karar alınması doğal olarak zorlaşmaktaydı. Tüm üyeler eşittir ve alınan kararlar da esas itibariyle tavsiye niteliğindeydir. Böylece uluslararası sorunları çözmekten çok uzak, fazla eşitlikçi bir yapı olarak kurulan Milletler Cemiyeti’nin ikinci veriyonu için, olası III.Dünya Savaşının yıkıcı etkisinden korkan ve STATÜKO’yu korumak isteyen başat ülkelerin isteklerini kabul edecek bir dünya düzeni yaratılmış olacaktır.

II. Dünya Savaşı mevcut durumdan memnun olmayan ve önceki dönemden kalan antlaşmalarla çok büyük yüklerin altına giren Almanya’nın Polonya’ya saldırmasıyla başladı. Çok büyük yıkımların meydana geldiği bu savaşta Milletler Cemiyetinden de alınan derslerle beraber yine barışı sağlayacak bir durumun ortaya çıkarılması gerekliliği tartışılmaya başlandı. Bu şartlar altında Birleşmiş Millerler’in (BM) kuruluşuna giden yolda önemli en önemli adım Atlantik Bildirisi olmuştur. Bidirilde;

  • Savaştan sonra toprak kazanılmayacak,
  • İlgili halkın onayı alınmadan toprak değişikliği yapılmayacak,
  • Uluslar kendi geleceklerini kendileri belirleyecek,
  • Uluslararası işbirliği daha da geliştirilecek,
  • Temel hammaddelerden eşit biçimde yararlanılacak,
  • İnsanlar korku ve açlıktan kurtarılacak,
  • Açık denizlerde ticaret serbest olacak,
  • Mihver devletler silahtan arındırılacak ve savaş sonrası topyekun silahsızlanmaya gidilecek.

Görüleceği üzere Atlatik Bildirisinde, her iki dünya savaşına da sebep olan ülke sınırları ve ticaretin güvenliği ve hammaddelerin paylaşımı “sözde” güvence altına alınmıştır. Fakat buradaki en önemli ayrıntı bu sorun sahalarının, ticaretin devletler yerine çok uluslu şirketlerce yürütülmeye başlanması sebebiyle direkt olarak devletleri ilgilendirmiyor olmasıdır. Artık devletler icracı olmaktan, garantör olma noktasına evrilmişler ve tek görevleri de yeni bir dünya düzeni yaratarak, yaratılan bu statükonun korunmasıdır.

Çok fazla tarih dersine girmeden, 1944’de Dumbarton Oaks’da atılan adımlarla başlayan süreç, Milletler Meclisinin ikinci versiyonu olarak BM’nin kurulması ile devam etmiştir. Peki Milletler Meclisin’den farkı neydi derseniz en önemli farkı “eşitler arasında eşitlik ilkesinin” benimsenmiş olmasıdır.

BM Ana Organları

Eşitler arasındaki eşitlik kavramını daha iyi anlatabilmek içni öncelikle BM’nin ana organlarını bilmek gerekmektedir. BM’nin beş ana organı bulunmaktadır. Bunlar

  • Genel Kurul

Mevcut durum itibariyle 193 üye ülkenin birer temsilci göndermesiyle oluşan Genel Kurul, bütçe, güvenlik, barış ve yeni üyelerin kabulü gibi durumlarda üçte iki çoğunlukla karar alabilmekte, diğer konularda ise basit çoğunluk yeterli olabilmektedir. Kurulun görevi ise uluslararası barışın sağlanması ve devamı, barışa tehdit oluşturacak durumların bertaraf edilmesi, bunlar için uluslararası işbirliği konularında kararlar almaktır.

  • Güvenlik Konseyi

Beşi daimi olmak üzere on beş üyeden oluşur. Bir konuda dokuz oy yeterli olmakla birlikte daimi üyelerden biri veto ederse karar çıkmamaktadır. Görev ve sorumlulukları şöyle sıralanabilir:

  1. Uluslararası barış ve güvenliğin devamı için çalışmak,
  2. Barışı tehdit eden anlaşmazlıkları soruşturmak,
  3. Silahlanma ve bunu düzenleyen kuruluşlar konusunda planlama yapmak,
  4. Saldırganlıkları engellemek adına yaptırımda bulunmak,
  5. Barışın tehdit edilmesi durumunda askeri tedbirler almak,
  6. Genel Kurula alınacak yeni üyeleri tavsiye etmek,
  7. Genel Sekreterin seçilmesi için Genel Kurula tavsiyede bulunmak
  8. Uluslararası Adalet Divanına hakim seçimini sağlamak.
  • Mütevelli Konseyi

Kendi kendini yönetemeyen bölgelerin yönetilmesi için kurulmuş bir birim olmakla birlikte Kasım 1994 tarihi itibariyle faaliyetleri durdurulmuştur.

  • Ekonomik ve Sosyal Konsey Eğitim,

Sağlık, ekonomi, kültür ve sosyal alanlarda araştırmalar yapıp üye ülkelere tavsiyelerde bulunur. Elli dört üyeden oluşur ve bu üyeler üç yıllığına seçilir.

  • Uluslararası Adalet Divanı

Diğer bütün ana organlar ABD’nin New York şehrimde olmasına rağmen, UAD Hollanda’nın Lahey kentinde bulunmaktadır. On beş yargıçtan oluşur. Uluslararası hukuk, antlaşmalar ve teamüller kullanılarak yargılama yapılmaktadır. Ayrıca BM’deki diğer organların hukuki konulardaki sorularına cevap verir ve tavsiyelerde bulunur.

  • Sekreterlik

Değişik coğrafyalarda kurulan istasyonlar aracılığıyla diğer organların politikalarını ve planlamalarını yürütme konusunda hizmet sunar. Beş yıllığına seçilir.

Eşitler Arasındaki Eşitlik İlkesi

BM’nin en önemli organı, görev ve sorumluluklarından da anlaşılacağı üzere Güvenlik Konseyidir (GK) ve GK’de daimi üyelerden birisinin veto etmesi durumunda bile karar alınamamaktadır. ABD, Çin, İngiltere, Fransa ve Rusya’dan teşkil bu beşlinin hepsinin ticari, siyasi veya başka saiklerle aynı kararda olmasının çok sık rastlanan bir husus olmaması sebebiyle esasında eşitler arasındaki eşitlik ilkesi ana ilke ve prensiplerin işletilmesini zorlaştırmatadır.

1992-1995 Somali, 1994 Ruanda, 1990-1995 Eski Yugoslavya ve Bosna örneklerinin yanı sıra daha çok yakın zamanda yaşanmış olan Suriye ve Filistin örnekleri de BM’nin etkisinin sorgulanmasına sebep olmuştur.

2010 yılı itibariyle Tunus’ta başlayıp birçok Arap ülkesine sıçrayan olaylar, sonrasında Suriye’ye de sıçrayınca , 4 Ekim 2011 tarihinde halkına karşı giriştiği eylemler dolayısıyla kınama kararı Genel Kurul’da çıkarılmak istenmiş, ancak Rusya ve Çin’in vetosuyla rafa kaldırılmıştır. Sonrasında ise Güvenlik Konseyi daimi üyelerinden ABD ve Rusya’nın bir nevi bilek güreşine dönen meselede BM hiçbir etkinlik gösterememiş, sadece taraf olan büyük devletler kendi politikalarını uygulamışlardır

Bütün bunlar da göstermektedir ki dünya üzerinde önemli ölçüde etki alanları olan Güvenlik Konseyi üyeleri, kendi çıkarlarının çatıştığı yerde yapısı gereği BM’nin çalışmalarını engelleyebilmektedir. Bu da barış getirmek ve barışı korumak amaçlı kurulan bu kurumun hedeflerinin çok uzağında kaldığının çok açık bir ispatı olmuştur.

Sonuç Olarak

Her iki dünya savaşından edinilen acı tecrübeler ışığında, temel amacı başat ülkelerin savaşmasının önüne geçilmesini ve her iki dünya savaşına da sebep olan unsurların ortadan kaldırılmasını sağlamak olan BM bu hedefine ulaşmış gibi görünse de, istenen dünya düzeninin ve barışın sağlanması noktasında aynı başarıyı yakalayamamıştır.

BM Güvenlik Konseyi’nin daimi temsilcisi olan ülkelerin istediği statükonun sağlanması, aksine durumlara yönelik karar alınmasının önüne geçilmesi konusunda hoşnutsuzluğun yüksek sesle dile getirildiği günümüzde yapısındaki modern demokratik teamüllere aykırı durumuyla gündem olmaktadır.

Güvenlik Konseyindeki güçlerin de reforma yanaşmamaları diğer devletlerde önemli ölçüde huzursuzluğa sebep olmakta ve Cumhurbaşkanı Sayın R.T.Erdoğan’ın dönem dönem “Dünya beşten büyüktür” söylemi ile de gündeme taşındığı üzere değişik şekillerde dışa vurmaktadır.

Sonuç olarak şu söylenebilir ki; BM mevcut yapısıyla barışa hizmet hedefinin çok uzağında bulunmakta, bu da geleceğine ilişkin kaygıları artırmaktadır. GK daimi üyelerinin, eşitler arasındaki eşitlik ilkesinde vazgeçip, daha etkin bir karar mekanizmasını uygulamaya karar vermemeleri durumunda, BM’nin işlevselliği daha çok tartışmaya konu olacak gibi gözükmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu