Dünyadaki İlk Kadın Örgütlenmesi “Bacıyan-ı Rum”

Anadolu coğrafyası, tam bir geçiş hattı üzerinde olması sebebiyle birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, birçok beylik ve küçük devlet ile imparatorluğun kuruluş ve yıkılışına tanıklık etmiş, zengin bir kültür mirası olan önemli bir bölgedir.
Bu bölgenin Türk egemenliği altına girmesi, Türkleşmesi ve İslam dinin kabul etmesi süreci uzun ve meşakkatli bir serüvendir. Fakat bu sürecin ilk dönemlerinde çok etkin rol oynayan dört örgütsel yapı etkin ve önemlidir. Bunlar;
- Gaziyanı-I Rum (Anadolu Gazileri
- Ahiyan-ı Rum (Anadolu Ahileri/Tüccarları)
- Abdalan-ı Rum (Anadolu Erenleri/Dervişleri)
- Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları/Kadınları
Buradaki “Rum” ifadesi “Anadolu” için kullanılan bir tabirdir. Bu mücadele içerisinde; Gaziler savaş ve gazayla, Ahiler üretim ve ticaretle, Abdallar dini hayatı doğru yaşayıp örnek teşkil ederek ve yayılması için mücadele ederek, Bacılar ise ticaret, gaza ve sosyal hayatın düzenlenmesinde önemli görevler aldılar. Bu yönüyle Anadolu’da birliğin sağlanmasından, Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna kadar geçen sürede Türkler, Anadolu’nun örgütlü toplumsal yapılarından birini oluşturmuştur. Bacıyan-ı Rum ise, söz konusu toplumsal yapıların hepsini kapsayan geniş bir faaliyet alanında hayati öneme haiz bir rol üstlenmiştir.

Bacıyan-ı Rum için esasında tarihin ilk kadın örgütü de denebilir. Bacıyan-ı Rum, hem asker kadınları hem Ahi kadınları hem de tasavvufi nitelikleriyle değerlendirilen kadınları temsil etmektedir, yani çok yönlü bir toplumsal görünüme sahiptir. Ahiliğin kadın kolu olarak ele alabileceğimiz bu örgütlenme, siyasal alanda iskan politikasının bir parçası, ekonomik alanda kadın üretiminin ve girişimciliğinin ilk örneklerinden birisi, toplumsal yaşamda kadınların eğitildiği, savaştığı, sosyal hizmet üstlenicilerinden biri olarak ele alınabilir. Siyasal ve ekonomik yönüyle bir sivil toplum örgütü özelliğine de sahip olduğu açık bir yapıdır.
Bu örgütlenmeyi Selçuklu döneminden itibaren ele alırsak; Selçuklu döneminde, Türkler Müslüman bir topluluktur. Bu dönemde hayatın her alanında kadın ve erkek arasında keskin hiyerarşik bir ilişki olmadığı bilinmekte ve genel olarak hayatın ortak paylaşılmasıyla belirginleşmektedir. Dönem eserleri incelendiğinde kadının birey olarak eşit tasviri, resimlerde eşit boyda hiyerarşik olmayan boyutlandırma kullanılması, kadın ve erkeğin birbirine dönük iletişimin sergilenmesi, giyim kuşamda benzer nakış ve işlemelerin olması ve kadınlara saygının olduğunu anlatmaktadır.

Bacıyan-ı Rum’u toplumsal yaşamda oynadıkları rol ve görevleri şu şekilde özetlenebilir;
- Ticaret ve sanat alanındaki işlevleri
- Üretim (okuma,örme vb) alanındaki işlevleri
- Savaş alanındaki görevleri
- Tasavvufi alandaki işlevleri
- Kimsesiz kadınlar ve çocukların topluma kazandırılması konusundaki işlevleri
- Toplumsal denge ve hayır işleri organizasyonu
- Misafir ağırlama ve konaklama alanındaki görevleri
Belirtilen görev alanlarına bakıldığında, esasında toplumun ayakta kalması ve sağlıklı olarak sosyolojik dengenin yürütülmesi için gerekli tüm alanlarda kadınlar ana görevi üstlenmişlerdir. Kısaca sosyal ve ekonomik hayatın merkezinde yer almaktadırlar.
Baciyan-ı Rum genellikle Ahilik teşkilatının içinde yer aldığı ve onlarla birlikte gazaya katıldıkları için Ahilik özelliği ile öne çıkmasına karşın, yukarıda da belirtildiği üzere hayatın her alanında hatırı sayılır bir etki alanı yaratmışlardır.

Türk tarihinde sivil toplumun izleri genellikle toplu olarak yaşanmaya başlanan ve en geniş topraklara ulaşıldığı Osmanlı döneminde aranmaktadır. Osmanlı dönemi sivil toplum yapılanması millet sistemi, lonca teşkilatı ve tarikatler olarak ortaya çıksa da, lonca teşkilatının temellerini oluşturan Ahiliğin Osmanlı öncesi ilk ticari ve toplumsal düzeni ahlak temelleri üzerine inşa etmeyi hedefleyen bir normlar manzumesi olduğu da yadsınamaz bir gerçektir. Bacıyanı- Rum da bu teşkilat içerisinde yer alan ve kadını hayatın her alanında eşit bir birey olarak görerek haklar ve ödevler veren ilk kadın teşkilatıdır.
Geçmişi 13. Yüzyıla kadar giden bu teşkilata ilk defa Osmanlı tarihçisi olan Aşıkpaşazade 1478’de kaleme aldıhı “Tevarih-i Ali Osmani” isimli eserinde yer vermiştir.

14. yüzyılın sonlarına doğru Moğol istilasına karşı savaşan Bacıyan-ı Rum üyeleri, yenilgi sonrası anadolunun uç bölgelerine dağılmış ve faaliyetlerine bu bölgelerde devam etmişlerdir. Gittikleri bölgelerde, hayvancılık ve tarımın yanı sıra, el sanatlarında da faaliyet göstererek o bölgelerde de hayata katkı yapmaya devam etmişlerdir.

Bacıyan-ı Rum, Moğol istilası sonrası dağılmış olsa bile Osmanlı Devleti döneminde de dağınık olarak faaliyetlerine devam etmişler, fakat siyasi ve dinin yorumlanmasındaki farklılıklar sebebiyle zaman içerisine gelişen yeni toplumsal kurallar çerçevesinde yok olmuşlardır. Bununla birlikte kadının toplumdaki rolü ve üretimdeki katkısı da değişmeye başlamış ve kadınlar ikinci planda kalmaya mahkum edilmişlerdir.
Tanzimata kadar maalesef geri planda kalan kadın figürü Tansimat ile birlikte eğitim ve iş imkanlarının arttırılmasıyla, kadınlar tekrardan toplumda daha görünür hale gelmiştir. Öğretmenlik, ebelik, telefon memureliği, postane memureliği, maliye memureliği gibi alanlarda çalışma imkânı bulmuşlardır.

Savaşlar döneminde, savaşa giden askerlerin yerine kadınların geçmesi ile kadınlar ekonomik hayatta daha fazla yer almaya başlamıştır. Özellikle II. Meşrutiyet Dönemi’nde kadınların çalışma hayatı içinde çok fazla yer almaya başlamaları, onları cesaretlendirerek kendi işlerini açmaları ve ticarete atılmaları konusunda heveslendirmiştir. Terzilik, aşçılık, dizgicilik, fotoğrafçılık konusunda kendi işyerlerini açmaya başlayan kadınlar bazen tek başlarına bazen birlikte kadınların girişimcilik faaliyetlerinin öncüleri olmuşlardır
Sonrasında ise Cumhuriyet ile birlikte birçok hakka sahip olan kadınlar, sosyal alanda istenilen yeri elde etmek için çabalasa da; Bacıyan-ı Rum’da görülen birlikte iş yapma kültürü, günümüzde etkin olarak uygulanamamaktadır.
Bacıyan-ı Rum teşkilatında eğitimler askeri, mesleki, kültüreşi sanatsal ve tasavvufi alanları kapsadığı için kenilerini çok yönlü olarak geliştirme fırsatı verirken, tüm olaylara çok yönlü bakabilme yetisi ve yetkisi de kadınlara veriyordu. Bugün kadınlara bahse konu alanlarda verilen eğitimin belirtilen alanların hepsini kapsamaması sebebiyle sadece birisi veya bir kaçı ile sınırlı kalmaktadır. Hem Bacıyân-ı Rûm’un hem de günümüzdeki projeler kapsamında gerçekleşen kadın örgütlenmelerinin, kadınları yetiştirmek, onlara toplumda bir yer kazandırmak ve birlikte hareket ederek üretim yapmak gibi ortak bir amacı benimsemiş olmaları nedeniyle aralarında daha birçok benzerlikler kurulabilmektedir. Ancak tüm bu benzerliklerin yanı sıra, ekonomik koşulların da getirdiği bireyselcilik nedeniyle, ortak hareketin sağlanmasında günümüzde zorluklar yaşanmaktadır.
Asırlar önce Türkmen kadınların sosyal hayattaki varlıklarını hissettirmeleri, katılımcı yaklaşımları göz önüne alındığında, günümüz kadınları için bir bir örnek oluşturacak şekilde, doğuştan gelen hak ve ödevlerinin bilinciyle Bacıyan-ı Rum felsefesine dönüşler, için adımlar atılması toplumsal gelişmenin önünün açılması açısından önem arz etmektedir.
Saygılarımla.
Y.Burak AKSOY