Tarımsal üretimde devrim niteliği taşıyan “Yeşil Devrim”, 20. yüzyılın ortalarında büyük bir umut olarak sahneye çıktı. Ancak, Norman Borlaug’un öncülüğünü yaptığı bu hareket, beraberinde hibrit tohum, yapay gübre ve pestisit kullanımı gibi yeni tartışmaları da getirdi. Günümüzde, bu modern tarım yöntemlerinin çevresel ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri giderek daha fazla sorgulanıyor.
YEŞİL DEVRİM VE HİBRİT TOHUM: UMUT MU, FELAKET Mİ?
Yeşil Devrim, tarımsal üretimi artırmak amacıyla hibrit tohumların geliştirilmesi, sulama tekniklerinin modernize edilmesi ve yapay gübre kullanımını teşvik etti. Ancak hibrit tohumlar, doğal tohumların aksine, her hasattan sonra yeniden ekilemiyor ve bu da çiftçileri sürekli olarak tohum satın almaya mecbur bırakıyor. Bu durum, tarım sektöründe dev bir ekonomik bağımlılık yarattı.
Hibrit tohumların daha fazla ürün verebilmesi için ise kimyasallarla zenginleştirilmiş gübreler ve pestisitler gerekiyor. Bu noktada, modern tarımın çevreye verdiği zarar açıkça görülmeye başlıyor. Tarımsal ilaçların ve gübrelerin toprak, hava ve su kaynaklarına sızması; ekosistem dengelerini bozuyor, insan sağlığını tehdit ediyor.
PESTİSİTİN YÜZÜNDEN KAYBEDİLEN HAYATLAR
Dünya genelinde her yıl yaklaşık 3,5 milyon çiftçi ve üretici pestisit zehirlenmesi nedeniyle hastaneye kaldırılıyor. Pestisitlere bağlı ölümlerin sayısı ise yılda 250-300 bin arasında değişiyor. Ancak, gıda ürünlerindeki pestisit kalıntıları yüzünden hayatını kaybeden tüketicilerin istatistikleri tutulmuyor. Gelişmiş laboratuvarlarda bile tespiti zor olan bu kalıntılar, uzun vadede kansere ve nörolojik bozukluklara neden olabiliyor.
Dünyada pestisit tehlikesine dikkat çeken ilk isimlerden biri olan Murray Bookchin, 1950’lerde kaleme aldığı yazılarında modern tarımın doğaya ve insan sağlığına zararlarını vurguladı. Bookchin, çözümün merkeziyetçilikten uzak, yerel yönetimler tarafından desteklenen çevreci bir tarım anlayışında olduğunu savundu.
TÜRKİYE VE PESTİSİT SORUNU
Türkiye, pestisit kullanımında önemli bir sınav veriyor. Avrupa Birliği’nde yasaklanan bazı pestisitlerin ülkemizde hâlâ kullanımına rastlanması, dikkat çekici bir durum. Örneğin, 2016 yılında Türkiye’de yasaklanmasına karar verilen klorpirifos adlı pestisit, çocuklarda nörolojik bozukluklara neden olmasıyla biliniyor. Ancak bu yasaklamalara rağmen, piyasada klorpirifos içeren ürünlerin bulunması ciddi bir denetim eksikliğine işaret ediyor.
HANGİ ÜRÜNLER RİSK TAŞIYOR?
Araştırmalar, pestisit kalıntılarının en sık rastlandığı ürünlerin başında çilek, ıspanak, elma, şeftali ve üzüm gibi meyve ve sebzeler olduğunu ortaya koyuyor. Buna karşılık, pestisit kullanımına daha az ihtiyaç duyulan ürünler arasında ananas, nar, kavun ve karpuz yer alıyor. İlginç bir şekilde, lahana, brokoli, patlıcan ve soğan gibi bazı sebzeler, pestisit kullanımına neredeyse hiç ihtiyaç duymuyor.
ÇÖZÜM NEREDE?
Modern tarımın bu görünmeyen tehlikeleri karşısında, ekolojik ve sürdürülebilir yöntemlere geçiş bir zorunluluk haline geliyor. Organik tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması, yerel tohumların teşvik edilmesi ve pestisit kullanımının sıkı denetim altına alınması, bu sorunun çözümünde atılması gereken ilk adımlardır.
Yorumlar kapalı.